Kader konusu, insanın akıl sahibi, özgür ve sorumlu olması ile yakından ilgilidir. İnsanın kaderi, iyilik ve kötülük işleyecek bir yetenekte yaratılmış olması, kendisine düşünme yeteneği (akıl), tercih etme bilinci (irade) ve bu tercihini eyleme dönüştürebilecek bir fiziksel yeterliliğin verilmiş olmasıdır.
1- Akıl Sahibi Olmak : Akıl, iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasında tercih yapabilme yetisidir. Aklı doğru kullanmak;
- Kazanımları ve kayıpları göz önünde bulundurarak,
- Olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurarak
- Uygun ve ideal olanı tercih etmeyi ifade eder.
Kader; Türk Dil Kurumu sözlüğünde değerlendirmek, ölçmek, biçmek, planlamak gibi anlamına gelmektedir. Kaza ise mutlak karar vermek, düzenlemek, gerçekleştirmek gibi anlamlara gelmektedir. İki kavram da terim olarak her varlığın, ilahi plan dahilinde belli bir ölçü çerçevesinde, bir düzen, bir uyum ve değişmez yasalara bağlı olarak yaratılmasını ifade etmektedir. Nitekim "Kuşkusuz biz, her şeyi bir ölçüye (kader) göre yarattık" Kamer Suresi 49. Ayet. Bu anlamıyla kaderi, "O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenlemiştir." Furkan Suresi 2. ayet. ayetinde geçtiği gibi "evrendeki ilahi düzenlemeler" diye de tanımlayabiliriz.
Evrendeki hiçbir varlık, tesadüfen, boş yere ve amaçsız yaratılmamıştır. Bu husus bir ayette şu şekilde yer almaktadır: "Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve bir eğlence olsun diye yaratmadık. Biz onları hak ve hikmetle yarattık." Duhan Suresi 38-39. Ayetler
Adamın biri Peygamberimizi ziyarete gelmiş, huzuruna girince heyecandan titremeye başlamıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz ona şöyle dedi: "Arkadaş titreme! Ben bir hükümdar değilim. Kureyş'ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum."
Elbisesini kendi eliyle yamar, ayakkabısını onarır, çarşıya giderek ihtiyaç duyduğu şeyleri satın alarak eve kendisi getirir, kimseye yük olmazdı.
Allah'ın en sevgili kulu, son ve en büyük Peygamber Hz. Muhammed (SAV) bir saadet güneşi olarak doğdu. Kurumuş topraklar su ile canlandığı gibi Yüce Allah Peygamberimiz ile dünyaya yeniden hayat verdi.
O'nun kalplere yerleştirdiği iman ışığı sayesinde yanlış inançlar silindi, cehaletin yerine ilim, zulmün yerine hak ve adalet, kin ve düşmanlığın yerine insan sevgisi geldi. Gerçek anlamda İslam kardeşliği kuruldu. Kadın, ailede ve toplumda layık olduğu değere kavuştu.
Sevgili Peygamberimiz insanlara,dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösterdi. Öğrettiği ahlak ilkelerini önce kendisi yaparak en güzel örnek oldu.
Peygamberimizin ölümü müslümanlar arasında derin bir üzüntü meydana getirdi. Medine-i Münevvere mateme büründü. Ashab'tan bazıları O'nun ölümüne inanmak istemediler. O sırada Hz. Ebubekir geldi. Peygamberimizin yüzünü açıp öptü ve ağladı. Sonra kısa bir konuşma yaparak Ashabı teskin etti.
Aynı gün yapılan uzun görüşmelerden sonra Hz. Ebubekir 1. Halife seçildi. Ertesi Salı günü müslümanlar mescidde toplanarak Hz. Ebubekir'e biat ettiler.
Peygamberimiz (SAV) ölümünden bir gün sonra, yani Salı günü, vefat ettiği yerde defnedildi.
Peygamberimiz, Veda Haccını yapıp Medine'ye döndü ve bir süre sonra hastalandı. O, görevinin sona erdiğini ve bu dünyadan göçme vaktinin geldiğini anlamıştı. Hastalığı günden güne artıyordu. Hasta iken de ezan okununca Mescide gidip namazları kıldırıyordu. Fakat ölümüne üç gün kala hastalığı ağırlaştı. Mescide çıkamadı. Hz. Ebubekir'in cemaate imamlık yapmasını ve namazları kıldırmasını emretti.
Kızı Hz. Fatıma her gün babasını ziyaret ediyordu. Ölüm döşeğinde kızına şu nasihatta bulundu:
"Ey Peygamberin kızı Fatıma, seni ahiret gününün sorumluluğundan kurtaacak hayırlı işler yapmaya bak. Peygamber kızı olmak bir şey kazandırmaz. Ben seni o günün dehşetinden kurtaramam."
EY İNSANLAR!
Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğim.
İNSANLAR! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
Bu hutbede, eşitlik ilkeleri bildirilmiş, gerçek anlamda huzur ve mutluluğun temelleri atılmıştır. O zaman, sesi uzaklara ulaştıracak hoparlör gibi bir alet olmadığından, Peygamberimizin söylediği her cümle, bir başkası tarafından yüksek sesle tekrar ediliyor, bütün cemaate anında duyuruluyordu. Bu hutbe, insan hakları evrensel beyannamesinden çok önce, insan haklarını koruyucu önemli hükümler getirmiştir.
Veda Hutbesinde yer alan bu hükümler şunlardır:
Mekke fethedildikten sonra İslam dini hızla yayıldı. Allah'ın birliği inancı iyice kalplere yerleşti. Kurtuluşun İslam'da olduğunu gören insanlar, kendiliklerinden gruplar halinde gelip müslüman olmaya başladılar. 23 yıllık şerefli bir mücadelenin hayırlı sonucunu gören Peygamberimiz (SAV), hicretin onuncu yılında yüz binden fazla müslümanla birlikte Hacca gitti.
Peygamberimiz (SAV), Arafat'ta yaklaşık 124 bin müslümana hitaben meşhur hutbesini okudu. Buna "Veda Hutbesi" denir. Bu hutbeden sonra şu anlamdaki ayet-i kerime nazil oldu: "Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve size Din olrak İslam'ı seçtim." Maide Suresi, 3. ayet.
Peygamberimiz insanları güzel sözlerle İslam'a davet etmiş ve hiç kimseye kaba ve kırıcı davranmamıştır. Buna karşılık müşrikler, Peygamberimize ve O2na inananlara her türlü kötülüğü yapmışlardır. Dini inançlarından dolayı birçok müslümana dayanılmaz derecede eziyet edilmiş, bazıları da insafsızca öldürülmüştür.
Müslümanlar, kendilerine yapılan bu insanlık dışı muamelelere tam on üç yıl sabretmiştir. Sonunda, doğup büyüdükleri vatanlarını bırakrark Medine'ye göç etmek zorunda kalmışlardır. Ancak, Medine'de de müslümanları rahat bırakmadılar. Bu durum karşısında müslümanların kendilerini korumaktan için savaşmaktan başka çareleri kalmamıştı. Bunun üzerine, hicretin ikinci yılında savaşa izin verildiğini bildiren ayetler nazil oldu.